ABHaber 26 Eylül 2014, Üsame Ceylan
Unutulan AB İlişkileri Tekrar Canlanıyor
Türkiye, bir yandan bölgesinde cereyan eden gelişmelerle hareketli günler geçirirken, bir yandan da olağan gündemlerini konuşmaya devam ediyor. Şüphesiz AB-Türkiye ilişkileri bunların en önemlilerinden birisi. AB yeni Bakanı Volkan Bozkır geçtiğimiz hafta ilk kez gerçekleştirdiği Brüksel ziyareti sonrası ilerleme raporu konusunda söylentilere de temas ederek yaptığı açıklamasında, rapor ne şekilde olursa olsun ‘AB için gerekli adımlar kesintisiz devam edecek’ mesajını verdi.
Süreç devam ederken bu hafta başında Ankara, “Gümrük Birliği” konusunun ele alındığı bir panele ev sahipliği yaptı. Panel, ABKAD (Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği) isimli sivil toplum kuruluşu tarafından ‘Avrupa Birliği konusunda Türk halkını bilgilendirmek ve bilgisizlik ya da yanlış bilgi sebebiyle AB’ye karşı oluşan kuşkuları gidermek’ misyonu çerçevesinde gerçekleştirildi. Topraklarının yüzde 97’si Asya kıtası üzerinde olan bir ülkenin Birliğe entegre olabilmesi için halkının bu konudaki şüphelerinin giderilmesi, Türkiye için süreç açısından öncelikli ele alınması gereken bir konudur. Bu açıdan panel, AB-Türkiye ilişkieri açısından da önem arz etmektedir.Gümrük Birliği Nedir?
Gümrük Birliği; taraf ülkelerin mallarının tek bir gümrük alanı içinde, her nev’i tarife ve eş değer vergiden muaf biçimde, serbestçe dolaşabilmeleri ve tarafların, üçüncü ülkelerden gelen ithalata yönelik olarak da aynı tarife oranlarını ve aynı ticaret politikasını uygulamaları anlamına gelen ticari entegrasyon modelidir.2 Gümrük Birliği 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile başlatılan bütünleşme sürecinin bir parçasıdır. İsmi geçen anlaşmanın ikinci maddesinde de belirtildiği üzere anlaşmanın amacı ‘Taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmek’ tir. Anlaşma tam üyeliğe giden yolu, “hazırlık dönemi”, “geçiş dönemi” ve “son dönem” olmak üzere üç evrede öngörmüştür. Geçiş döneminin sonunda, Gümrük Birliği’nin tamamlanması hedeflenmiştir.
Türkiye, aday ülke olduğu açıklanmadan AB(AET) ile Gümrük Birliği kararını almış olması sebeiyle diğer ülkelerden ayrılmaktadır. Bu karar, Türk ekonomisine ciddi sıçramalar yaşatmıştır. Ancak küresel ekonomideki değişiklikler ve bölgesel serbest ticaret anlaşmalarının artan önemi, Türkiye-AB arasındaki Gümrük Birliği’nin dünya standartlarına uygun bir birlik olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Bu kapsamda Avrupa Komisyonu, Dünya Bankası’ndan (World Bank), sözkonusu Birliğin Türkiye ekonomisinin modernizasyonunda ilerleme kaydedilmesine katkıda bulunup bulunmadığını ve iki taraf arasında hala bir entegrasyon aracı olup olmadığı konusunda bir rapor hazırlamasını talep etmiştir.
‘Türkiye-AB Gümrük Birliğinin Derinleştirilmesi’ isimli panelin iskeletini de bu raporun temel bulguları oluşturmaktadır.Gümrük Birliği’nin Güncel Değerlendirmesi
Panelin açılış konuşmalarından ilkini, sözkonusu paneli ABKAD ile işbirliği içinde düzenleyen UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu gerçekleştirmiştir. Türkiye-AB ekonomik ilişkilerinin hangi boyutlara uşaltığını somut verilerle ortaya koymuştur. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ve Trans-Pasifik Ortaklığı’nı da değerlendirmiş ve Gümrük Birliği’nin 18. yılında, daha iyi bir AB-Türkiye ortak geleceği vurgusu yapmıştır. Konuşmasını, karayolu taşımacılığı yapan tır şoförlerinin karşılaştığı sorunlardan bahsederek sonlandırmıştır.
Panelin açılış konuşmalarından ikincisini gerçekleştiren AB Bakanlığı Müsteşarı Engin Soysal, Gümrük Birliği’nin Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir yere sahip olduğunu belirterek Birliğin, sanayinin gelişmesine katkıda bulunduğunun, rekabet gücümüzü arttırdığının ve başta AB olmak üzere ihracatımızın yapısını derinden etkilediğinin altını çizmiştir.
Engin Soysal Türkiye’nin 1980’lerin başı itibariyle kapalı ekonomiden çıkmasında kilometre taşı olan Gümrük Birliği Anlaşmasının artık ihtiyaçları karşılamadığını revizyona ihtiyacı olduğunu, Dünya Bankası tarafından yürütülen çalışmaların, bu ihtiyacı kapsamlı bir analizle ortaya koyduğunu vurguladı.
Sayısal verilerle Gümrük Birliği’nin Türkiye ve Avrupa ekonomisine kazandırdıklarını belirten Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Stefano Manservisi ise, serbest ticaret anlaşmaları-ikili ticaret anlaşmalarının gündeme gelmesinden Türkiye’nin olumsuz etkilendiğini ve Gümrük Birliği’nin artık beklentileri karşılamada zayıf kaldığını kaydetti.Dünya Bankası Raporunun Değerlendirilmesi
Gümrük Birliği’nin ne olduğu ve genel çerçevedeki değerlendirmelerin ardından, sözkonusu panelin iskeletini oluşturan raporun değerlendirilmesi Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser tarafından yapıldı.
Raporun dikkat çeken ilk bulgusu Gümrük Birliği ile AB ve Türkiye bir Serbest Ticaret Antlaşması (STA) ile yapılabilecek ticaretin çok ötesine geçmiştir. Türkiye’nin AB’ye ihracatı yüzde 7 artarken, AB’nin Türkiye’ye ihracatı yüzde 4 artmıştır. Rapor, anlaşmanın temel tarımı kapsayacak şekilde genişletilmesini her iki taraf için de olumlu olacağı tespitini yapıyor. Ortak dış tarifelerin kabulü ile Türkiye’nin temel tarım ürünlerine ilişkin koruması ciddi ölçüde azalacak ve bu da tüketiciyi olumlu etkileyecektir.
Raporun hizmet sektörü hakkındaki bulguları ise şöyle; AB’nin perakende hizmetler ve ulaşım hizmetleri arasındaki kısıtlayıcılık endeksleri Türkiye’ye kıyasla yüksekken, profesyonel hizmetler ve demiryolu hizmetlerinde Türkiye AB’den daha kısıtlayıcıdır. Hizmetler Türkiye’nin GSYH(Gari Safi Yıllık Hasılat)nin yüzde 60’ını teşkil etmesine rağmen Gümrük Birliği kapsamında yer almamaktadır. Hizmetlerin Gümrük Birliğine dahil edilmesi ticareti artıracaktır.Hükümet tarafından dikkate alınması gereken bir diğer bulgu ise kamu ihalelerine ilişkin; rapora göre yasal düzenlemeler elverişli olsa dahi kamu ihalelerinde uygulamada hukuki aksaklıklar var. Devletler hükümet tarafından sunulan mal ve hizmetlerin üretiminde girdi olarak kullanılmak üzere çeşitli ürünler satın almaktadır; bu Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 7’sini oluşturmaktadır. Rapor 2003 yılından bu yana Kamu İhale Kanunu’nda bazı iyileştirmeler yapıldığını fakat yabancı rekabete yönelik bazı sınırlamaların hala sözkonusu olduğunu vurgulamaktadır. Eleştiriler, bazı ihalelerde istisna ve muafiyetler uygulandığı, yerli fiyat avantajlarının yabancı rekabeti sınırlandırdığı ve Türkiye’de uygulanan kamu ihale eşiğinin AB’deki eşiğin iki katı olduğu noktalarında yoğunlaşmaktadır.
Gümrük Birliği ile ilgili kararlarda karar alma sürecine dahil olmayan Türkiye, son on yıldır kurumsal işbirliği ve karar şekillendirme ile ilgili hükümleri gerektiği gibi uygulamaması nedeniyle riayetsizlik riski altına girmiştir; en iyi çözüm üyelik müzakereleri ile ilerlemektir ancak bu süreçte asimetrileri azaltmak adına ivedi başka adımlar da atılabilir. Dünya Bankas’ının önerdiği örneklemeler arasında ‘Türkiye’nin Dostları’ çalışma gruplarının oluşturulması ve komitoloji komitelerine ilişkin temsiliyetinin artırılması yer almaktadır.
AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzaladığı bazı ülkeler, Türkiye ile STA imzalamayı kabul etmemektedir. AB’nin üçüncü ülkelerle Türkiye’nin yeterli katılımı olmaksızın ticaret anlaşmalarını müzakere etmesi ve imzalamasına ilişkin asimetriler, ticaretin saptırılmasını önlemeye yönelik menşei kontrollerinin uygulamaya konmasını zorlaştırmaktadır. Çünkü Türkiye ile STA imzalamayı kabul etmemelerinin sonucu olarak; bu ülkelerden yapılan ithalatlar genellikle ticaretin saptırılması yoluyla AB üzerinden Türkiye’ye vergisiz girebilirken, Türk firmalarına bu piyasalara otomatik karşılıklı erişim hakkı verilmemiştir. ABD ve Kanada gibi büyük ölçekli ekonomilere sahip ülkelerle STA imzalanması Türkiye açısından büyük potansiyel kayıp risklerinin gündeme gelmesine sebep olmaktadır. Dünya Bankası buna çözüm olarak aynı anda başlamayı ve tamamlamayı amaçlayan temel AB müzakerelerini yansıtan-iyi yönetilen paralel müzakereleri önermektedir.
Türkiye’nin AB müktesebatını aktarımda şeffaf olmaması da, Gümrük Birliğinin Türkiye tarafından kaynaklanan eksiklikleri arasında. İlgili AB mevzuatı envanterini izleyen ve bunların aktarımını açıklayan şeffaf bir mekanizma, AB ülkelerine ihraç edilen ürünlerin Gümrük Birliği kapsamındaki alanlardaki düzenlemelere uygunluğunun korunmasına yardımcı olacaktır. Ancak ne yazık ki, güncellenmemiş prosedürler aktarım sürecinde problemler meydana getirmektedir. AB paydaşlarının Türkiye’nin uyum statüsü hakkında resmi olarak bilgiye sahip olamaması en iyi ihtimalle kuşkulara sebep olacaktır.
Gümrük Birliğindeki Anlaşmazlık Hali Mekanizması (AHM), sadece güvenlik önlemlerinin süresine ilişkin anlaşmazlıklarla sınırlı olduğu için etkili değildir. AHM‘nin iyileştirilmesi pazara erişim yükümlülüklerini yeniden dengeleyecek ve ticaretteki rahatsız edici hususları çözebilecektir.Gümrük Birliğe ve Avrupa Birliği’ne Üyelik
Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesine ilişkin rapor ve öneriler bu şekilde gündemdeyken AB Bakanlığı Müsteşar yardımcısı Ahmet Yücel kritik bir ayrımın altını çiziyor. Türkiye ve AB ilişkilerinin en başından beri ikili bir ayrıma tabi olarak yürümüştür; bunlar AB ile ekonomik ortaklık ve üyelik müzakereleridir. Daha önce de belirtildiği gibi Ankara Anlaşması ile bir entegrasyon süreci başlamış ve Gümrük Birliği’nin sağlanmasıyla bu entegrasyon tamamlanmış olacaktır. Bu ortaklık anlaşmasının nihai hedefi ise üyeliktir. Elbette getirilen çözüm önerileri ile Gümrük Birliği’nin iyileştirilmesi gerekir ancak; bu AB’ye üyelik için bir alternatif oluşacak olarak değerlendirilmemelidir.Sonuç
Türkiye’nin oldukça rahatsız olduğu ve Dünya Bankası’nın tespitleri arasında yer alan konu ise Ticareti koruma araçlarına ilişkin. Karayolu taşımacılığı ruhsatları, özellikle transit geçişlerde başta olmak üzere Gümrük Birliği kapsamında malların dolaşımını sınırlandırmaktadır. Deniz ve hava yollarıyla gerçekleştirilen ticaretlerde özel prosedürler yer alırken, yük taşıyan bir kamyon şöforü AB sınırları içinde turist olarak değerlendirilmektedir. Karayolu taşımacılığı ruhsatları-özellikle transit geçişler için Gümrük Birliği kapsamındaki mallarda serbest hale getirilmelidir. İş amacıyla AB’ye seyahat eden Türk işadamlarının çoklu giriş vizeleri almaları için daha basit belge koşulları aranmalı, bir yeşil şerit oluşturulmalıdır.
Bütün değerlendirmeler sonucunda varabileceğimiz nokta şu şekilde özetlenebilir, Gümrük Birliği’nin aksayan noktaları üç nokta çevresinde toplanmaktadır. Ortak ticaret politikası oluşturmak için oturulan masada Türkiye üye olmadığı için yer alamamaktadır, dolayısıyla alınacak kararlar konusundaki fikirleri bir istişare niteliğinin ötesine geçememektedir. İkincisi ortak ticarete ilişkin alınan ortak kararlar ortak bir hukuk oluşturmakta ve ihtilaflar sözkonusu olduğunda bu hukuk çerçevesinde oluşan mekanizma ile giderilmektedir; üyeliğimiz söz konusu olmadığı için bu mekanizmaya da dahil olamıyoruz. Son olarak, alınan kararları ve oluşan hukuku uygulamak için gerekli olan bütçeden de faydalanmamız söz konusu olamamaktadır. Dolayısıyla Gümrük Birliğine topluluğa üye olmadan dahil olan Türkiye, arkasına bir ekonomik entegrasyonu alması söz konusu olmadığı için dezavantajlı konumdadır.
Üsame Ceylan